October 21, 2012

Fethiye - Haydi Kampa

Haydi Kampa bir gençlik ve kendini genç hissedenler organizasyonu. Yaz boyunca Dalyan, Fethiye, Kaş, Olimpos, Ayder gibi Türkiyenin çeşitli köşelerinde ekonomik ve bol aktiviteli programlar düzenliyor. Ayrıca uzmanlaşmak isteyenler için dalış ve windsurf seçenekleri de var. Daha fazla bilgi almak isteyenler http://www.haydikampa.com/ sitesinden detaylara ulaşabilir.

Gelelim bizim kamp boyunca yaptıklarımıza.

21 - 28 Ekim 2012 Fethiye Kampı

Herşeyden önce hem çok şanslı hemde çok şansızdık. Geldiğimiz gün başlayan ve bir kaç gün boyunca süren bulutlu ve yağışlı hava bütün sezon deniz turizmi yapamamış bizleri oldukça üzdü, fakat herşeye rağmen su sıcaklığı yüzmeye elverişliydi ve kampa bu tarihlerde kayıt yaptıran sadece 3 kişiydik. Ben, bir tanecik kocam Fatih ve kampta tanıştığımız güzel insan Nomıssız Nazım... Kısacası kamp programı az kişi olduğumuzdan oldukça esnekti :)

Konaklamamız HaydiKampa'nın 7 yıllığına kiraladığı ve Ovacık mevkiinde bulundan limon, nar ve zeytin ağaçlarıyla bezeli Sun Face otelde gerçekleşti. Haydikampacılar ve dalışa gelen arkadaşlardan oluşan ortam oldukça keyifli ve aile konforundaydı. Hep birlikte uzun bir masa boyunca yapılan kahvaltı ve akşam yemekleri bol sohbetli ve bol gülüşmeli geçti.

21 Ekim Pazar
Kamp koordinatörümüz Erhan ve yavuklusu Duyguyla başlayan yolculuğumuzun ilk durağı Ovacıktaki Cin Cafe oldu. Gözleme ve menemeni leziz olan bu mekan kahvaltı için çok doğru bir seçim oldu. (Gözleme 4 TL)

Öğleden sonra ekibe katılan Nazım ile birlikte dinlenmek ve bir saatlikte olsa güneşi görmek üzere Ölüdeniz'e geçtik. Ölüdeniz'e giriş 5 TL ücretli, içerisi oldukça bakımlı ve de düzenli. Yolun sonunda denizden ayrı bir parça gibi duran Lagoon bulunuyor. Burada deniz bisikletleri ile gezinti yapmak mümkün. Sezlong'ta uzanmak isteyenler ayrıca bir 6 TL daha ödüyor.

22 Ekim Pazartesi
Havanın yağmurlu olması değil ama sonbahar serinliğinde olması oldukça kafa karıştırıyor. Deniz suyu sıcaklığı yüzmek için çok ideal ama denizden çıkınca üşüyeceğini bilmek yüzmesek mi acaba dedirtiyor...

Gene de Cadianda Tours'un düzenlediği 12 Adalar Tekne turuna gidiyoruz, yağmur neredeyse hiç durmuyor. Sohbet o kadar koyu ki, yüzmek pek cazip gelmiyor. İlk durak Tersane adası: Körfezdeki adaların en büyüğü. Mübadele sonrasında boşaltılmış eski Rum yerleşiminin kalıntılarını görmek mümkün. Adanın adını aldığı bir tersane ve gözetleme kulesinin kalıntısı da görülecekler arasında.

İrili ufaklı adacıklardan oluşan Yassıcalar'a geldiğimizde küçük bir yürüyüş yapıyoruz. Siyah tavşancıklar kaçışıyorlar, bir tanesinin zor da olsa fotoğrafını çekebiliyorum.



Yemek molasının ardından yiyecek atıklarını bırakmak üzere Tavşan adasına uğruyoruz , tabii ki yine yağmurdan tek bir tavşan dolaşmıyor ortalıkta. Neyseki biz Yassıcalar'da görebilmiştik.

Son durağımız Akvaryum, malum camgöbeği gibi suları olan bütün koylara nedense Akvaryum deniyor. Yine altını çiziyorum bulut ve yağmur yine bizi rahat bırakmıyor. Son durak olmasının verdiği gazla suya atlayıveriyoruz, ne de olsa yedek mayoları getirmişiz. Şimşeklere rağmen yüzmenin keyfine doyamıyoruz.


23 Ekim Salı
Eşen çayındaki suyun seviye ve şiddeti uygun olmadığından alternatif tur olan Jeep Safariye dahil olduk bugün. İlk önce jeepin arkasında tangır tungur bir yolculuktan sonra Tlos Antik kentine varıyoruz. Burası Likya'nın en önemli yerleşimlerinden biri. M.Ö 2 yy kadar uzandığı söylenen kalıntılar arasında  Likya dilinde yazıtlı mezarlar, Roma devri surları, stadyum, hamam, büyük bir Bizans kilisesi ve harap bir tiyatro  var.


Antik kent Yaka köyü üzerine kurulmuş, biraz ilerde ise Yakapark denilen doğayla başbaşa kalınabilecek ve alabalık çiftliklerinin bulunduğu keyifli bir mekan bulunuyor. Sıcacık bir yaz gününde şırıl şırıl akan sulara girmek keyifli olabilir. Tabii biz ıslanmak yerine içimiz ısınsın diye bir çay molası vermeyi tercih ettik.


Bir sonraki durağımız Saklıkent, yaklasık 1.8 milyon yıl önce deprem ile oluşmuş  18 km uzunluğa 600 mt yüksekliğe sahip bir kanyon. İsteyenler yürüyüş veya Saklıkentin icinden cıkan Karaçay üzerinde 30 - 35 dk lık ringo rafting yapabiliyor.  Yoğun yağış sebebiyle kanyona girişe ne yazık ki izin verilmiyor. Öğle yemeği molası için az ilerde bulunan nehir kenarında otantik yer sofralarıyla ve hamaklarıyla dikkat çeken restaurantlar sıralanmış. Bir yandan taze alabalıkları yiyip bir yandan da nehirde salınan ördekleri besliyoruz.

Safari devam ediyor, Saklıkentten yağmur vasıtasıyla taşınan çamurların biriktiği nehir kenarında çamur banyosu için mola veriyoruz. Kafilede turistler de bulunduğu için çamur banyosuna girenleri izlemesi oldukça eğlenceli.


Islanmamakta ısrarlıyız, ama yine son durakta kendimizi yüzmekten alıkoyamıyoruz. Caretta caretta’ların yumurtlama bölgesi olan 20 km uzunluğundaki Patara  plajındayız. Küçük bir safari show'un ardından sadece küçük bitki örtüsünün süslediği ıssız, adeda çöl görünümündeki plaj sonsuzluğa açılıyor izlenimi veriyor.


Bu arada Jeep Safari de bir Cadianda Tours organizasyonu. Arada miyawlayan çılgın rehberler biz turistlerin keyifle dakikalar geçirmesini sağlamak üzere göz yaşartıcı bir çaba sarf ediyorlar.

24 Ekim Çarşamba
Bugün Discovery Dalış günü,  ama ne yazık ki midesini bozmuş olan ben hasta yatıyorum, yaklaşık 24 saat uyumuşum. Arada tek yapabildiğim Serum yemek üzere Polikliniğe gitmek ve midem bozuk olmasına rağmen Cin Cafenin karşısındaki 7 / 24 Çorbacıda nefis bir tavuk suyu çorba içip (5 TL) üzerine Cin Cafe'de patatesli gözleme götürmek oldu :) Nasıl bir mideyse bendeki...

25 Ekim Perşembe
Midem hala hasta ve yorgun fakat bugün Windsurf günü ve ben tatili hasta yatarak geçirmeyi istemiyorum. Ayağa kalkmalı ve kendimi toparlamalıyım. Sörf için en uygun plaj Çalış Plajı, özellikle öğleden önceki rüzgarın yeni başlayanlar için ideal olduğu söyleniyor. Rehberimiz ve eğitmenimiz Erhan önce kumda teorik olarak anlattıktan sonra , boardları denize taşıyoruz. Tabi hiçbir şey karada göründüğü gibi değil. ayağa kalmakta zorluk çekmiyorum ama olay pozisyon almaya gelince ben hooop suda :)

Neyse ki bir kaç denemeden sonra dengemi sağlamayı başardım, bir de rüzgar olaydı ya la...

26 Ekim Cuma
Sonunda pırıl pırıl güneşli bir gün nihayet ve programda Ölüdeniz Tekne Turu var. 11:00 kalkışlı - Eyüp Reis 1  teknesi ile önce Mavi Mağara'ya uğruyoruz. Tekne açıkta beklerken biz mağaranın içine kadar girip fotoğraf çekiyoruz.

Ardından geçmiş yıllarda karayoluyla gelmeye çalıştığımız ama bir türlü bulamadığımız Kelebekler Vadisi koyu var. Meğerse karadan gelmek mümkün değilmiş. Burada 5 TL vererek yürüyüş parkuruna giriyoruz. Parkurlardan biri sandaletlerle çıkmaya pek de uygun olmayan bir şelale tırmanışı içeriyor. Bu yürüyüşü yaparken eşya almamakta, elleri kolları boş bırakmakta fayda var. 45 dakikalık yürüyüşü tamamlayıp kalan son 15 dakikayı koyda yüzerek geçiriyoruz. Bu arada  Vadiye adını veren yaklaşık 40 kadar kelebek türünü (en önemlisi Kaplan kelebeği) kış ayları dışında gözlemlemek mümkünmüş, ama bize kısmet olmadı...

Bir sonraki durak olan Akvaryum koyunda öğle yemeği için duraklıyoruz, dileyenler bir yüzme molası daha veriyor.

Sırada eski adı Aya Nikola Adası olarak bilinen Gemiler Adası var,  8 TL vererek ya da müzekart ile tarihi erken Hristiyanlık dönemi ve Bizans'a kadar uzanan kilise kalıntıları, deniz kıyısındaki sarnıç ve iki kiliseyi birbirine bağlayan 500 metrelik yıkık tünel ziyaret edebilir.

Yüzmeye doyamıyoruz; sırada Deve Plajı ve Soğuk Su var. Soğuk su adını denize karışan tatlı soğuk sudan alıyor. Kaptan yüzmeye teşvik etmek için suda 5 dakika kalanın 5 yaş gençleşeceğini haykırıyor. Ben de yüzmeye yanaşmayan kocamla yaş farkımızı 9'a çıkartıyorum hemen :P


27 Ekim Cumartesi
Bugün kampın son günü bu nedenle plajda serbest zaman görünüyor, Erhan ise istersek "rüzgarlı" windsurf yapmak üzere bizi tekrar Çalış'a götürebileceğini öneriyor. Hava oldukça açık ve biz bugün heyecanla yapmayı beklediğimiz Yamaç Paraşütünü tercih ediyoruz. Ovacık'taki Evergreen acentası ile görüşüp 135 TL'ye anlaşıyoruz. Günde 5 seans olacak şekilde Babadağ'dan havanın açıklığına göre 1700, 1800 ve 1900 metreden atlayışlar gerçekleştirilebiliyor. Ama bahsızlığın daniskası, bizim seansa sıra gelmeden dağın etrafına bir bulut çöküp kalıyor. Yapacak bir şey yok atlayış yarına kaldı...

Biz en iyisi mi Fethiye merkeze inip , bir dolaşalım diyoruz.

Bu akşam Nomıssız Nazım ve üşengeç Duygu ayrılıyor, vedalaşmak üzere akşam tekrar Fethiye'ye yollanıyoruz. Boğaziçi kafede canlı fasıl eşliğinde damla sakızlı - güllü nargilemi tüttürüyorum, ilk kez gece dışarı çıkabilmenin keyfine varıyorum..


28 Ekim Pazar
Heyecan dorukta , dün atlayış yapamayanlar bugüne sarkmış, inşallah hava bozmaz diye diye yarım saatlik bir tırmanışın (minibüsle) ardından Babadağ 1800 metredeyiz. Tecrübeli bir pilotun kıvrak ve hızlı hareketleriyle ben ne olduğunu anlamadan ilk atlayışı biz gerçekleştiriyoruz. Hava asılı kalmak inanılmaz bir duygu, ısrarla ellerimi bırakmamı söylüyor pilot, fakat bakıyorum salıncak misali yapışmışım iplere... Biraz akisyon ister misin diyor, yapalım ama kontrollü olalım diyorum, birden döne döne aşağı inmeye başlıyoruz. Ben mi dönüyorum dünya mı dönüyor kavrayamıyorum. Sakin bir inişin ardından bir daha ki sefere sadece akrobasi yapmalıyım diyorum kendi kendime...

Bu arada isteseniz de istemesenizde pilotlar fotoğraf ve video çekiyorlar, uçuş bitip izleyene kadar da fiyat vermiyorlar , sonra güüüm 140 TL diyorlar. Hadi bakalım istersen alma. Neyse bizi iyi çingenelik yapıp eş durumundan 2 kişi 100 TL'ye bağladık :))

Otele döndüğümüzde dalış programına dahil olan Cefi ve ispanyol sevgilisi Maria ile tanışıyoruz. Eğitmenimiz Yasin ile birlikte dalışın ilk kısmı teorik derslere başlıyoruz. Çok heyecanlıyız çünkü yarın 3 dalış gerçekleştireceğiz...

29 Ekim Pazartesi
Sarıyer koyundayız. Öncelikle ekipmanları tanıyıp nasıl giyinilir öğreniyoruz. Sonra birer birer suya atlıyoruz; ben tüpü tekneye çarptırıp atlıyorum. Meğer kocaman bir adım atmak gerekiyormuş ama üzerimdeki 16-18 kiloluk ağırlıkla hareket etmek ne mümkün.

Bu arada ben bir türlü suda dengede kalmayı beceremiyorum. Ya batıp kalıyor ya da yağ gibi suyun yüzüne çıkıyorum. Açıkçası ilk gün bu spor bana göre değilmiş, ben buna devam etmem diyorum içimden. Fakat daldıkça ve teorileri pratiğe dökdükçe yavaş yavaş kendime güvenim geliyor.

30 Ekim Salı
Hava yine süprizlerle dolu, tekneyle açılsak mı açılasak mı bilemiyoruz. Sonunda Tarzan koyuna doğru yola çıkıyoruz. Bugün daha çok yüzüp daha az pratik yapıyoruz. Dengede kalmayı başardıkça kendimle ilgilenmeyi bırakıp etrafla ilgilenmeye başlıyorum. Ve tabii mürenleri, deniz hıyarlarını, kestaneleri, çıyanları , adlarını henüz bilmediğim farklı renklerdeki balıkları farkediyorum.

Sonra birden hayal kırınlığına uğruyorum daha çok şey görmeliydim diyorum. Meğer 1 yıldız olmak yani sadece 18metreye inmek yeterli olmuyormuş, 30 metrelere inebilmek kısacası 2 yıldızlı olmak gerekiyormuş. Neyseki çok değil sadece 20 dalış yapmamız gerekiyor.

Bu arada 29 Ekim'i suyun altında Türk Bayrağı açarak kutluyoruz...

31 Ekim Çarşamba
Dalışın son günü ama biz tüm eğitimleri tamamladık ve brövemizi aldık. Dalış eğitmeni Nihat Hoca, Yasin ve Eşi Aksana ile beraber Likya yoluna gitmeyi teklif ediyor. Fethiye'den başlayarak Antalya'ya kadar uzanan ve Teke yarımadasındaki patikalardan bir kısmının işaretlenip haritalanması ile oluşturulmuş yürüyüş rotasına Likya yolu deniyor. Biz küçük bir minibüsle çıkabildiğimiz oranda ilerliyoruz. Yanımızda içecekler ve atıştırmalıklarla inanılmaz Fethiye manzarasına karşı keyif yapıyoruz. Ardından başka güzel bir manzarayı Kelebekler Vadisini tepeden izlemek üzere lokasyonumuzu değiştiriyoruz.

Bu arada bu kadar uzun süre evden ayrılmaya alışık değilmişiz meğer; özellikle de kızlarımız Makbule ve Pakize'den ayrı kalmaya. Dönüş biletimiz bir sonraki akşam ama acaba diyoruz bugün havaalanına gitsek bir umut değiştirebilir miyiz, bu akşam gidebilir miyiz? Valizi hazırlayıp akşam havalimanının yolunu tutuyoruz.

Ne yazık ki herşeyinden memnun olduğumuz Türk Havayolları bu sefer yüzümüzü kara çıkartıyor, yer olmasına rağmen biletlerimizden biri millerle alındığı için değişiklik yapmıyor.

Madem öyle, yeni bir macera bizi bekliyor. Araba kiraladığımız gibi vııın sırada Dalyan var...

01 Kasım Perşembe
İtiraf ediyoruz arabada uyuduk :) İlk olarak Dalyan'a 4.5 km uzaklıktaki İztuzu plajına doğru yola çıkıyoruz. Yolda müthiş manzarasıyla bizi büyüleyen Sülündür gölü kenarındaki piknik alanlarında bir keyif molası veriyoruz. Bu arada bu bölge narları ile meşhur, yol boyunca nar ağaçları dört bir yanı süslüyor.

İztuzu plajı tatlı su ile denizi birleştiği eşsiz güzellikteki bir  plaj, aynı zamanda Caretta Carettaların güvenle yumurtalarını bırakabilecekleri incelikteki kuma sahip ve koruma altında. Yaklaşık 6 km varan bir uzunluğa sahip, çeşit çeşit kuşlara da ev sahipliği yapıyor.

Biz önce kumsal boyunca yürüyüp, fotoğraf çekiyor, sonra dinlenmek üzere kumlara uzanıyoruz.

Dönüş yolunda sağa doğru giden ve Şahin Tepesi yazan tabela dikkatimiz çekiyor ve arabanın burnunu bu yöne çeviriyoruz. Sonunda kendimizi Sunset Special House'da deniz ve vadi manzarasına karşı Gürcü yemeği Haçapuri (peynirli pide) yerken buluyoruz.

Uçuşa hala vaktimiz var, bu durumda ne yapalım ne yapalım derken haydi bir de Dalamanın içinde dolaşalım, Sarıgermede nasıl bir yermiş diye diye zaman geçiriyor, ve sonunda 19:30 uçağıyla İstanbul'a doğru hareket ediyoruz.


Bu arada en önemli dalış dersi : Kulakları eşitlemeye kulaklarınız acımaya başlamadan önce  başlarsanız benim gibi uçuş esnasında dayanılmaz kulak ağrısı çekmezsiniz. Döneli 5 gün oluyor ama kulaklarım tam randımanlı duymuyor ...